05/04/2011
BABA
Evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle
sürekli tartışıyordu. Eşi... babasını istemiyor ve onun evde bir fazlalık olduğunu
düşünüyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara ulaşıyordu. Yine böyle bir tartışma
anında; eşi, bütün bağları kopardı ve "Ya ben giderim, y...a da baban bu
evde kalmayacak" diyerek rest çekti... Eşini kaybetmeyi göze alamazdı.
Babası yüzünden çıkan tartışmalar dışında mutlu bir
yuvası, sevdiği ve kendini seven bir eşi ve birde çocukları vardı. Eşi için çok
mücadele etmişti evliliği sırasında. Ailesini ikna etmek için çok uğraşmış ve
çok sorunlarla karşılaşmıştı. Hâlâ onu ölürcesine seviyordu.
Çaresizlik içinde ne yapacağını düşündü ve kendince
bir çözüm yolu buldu. Yıllar önce avcılık merakı yüzünden kendisi için
yaptırdığı kulübe tipi dağ evine götürecekti babasını. Haftada bir uğrayacak ve
ihtiyacı neyse karşılayacak,böylelikle eşiyle de bu tür sorunlar yaşamayacaktı.
Babasına lâzım olacak bütün malzemeleri
hazırladıktan sonra yatalak babasını yatağından kaldırdı ve kucakladığı gibi
arabaya attı. Oğlu Can, "Baba bende seninle gelmek istiyorum" diye
ısrar edince onu da arabaya aldı ve birlikte yola koyuldular.
Karakışın tam ortalarıydı ve korkunç bir soğuk
vardı. Kar ve tipi yüzünden yolu zor seçiyorlardı. Minik Can, sürekli babasına
"Baba nereye gidiyoruz ?" diye soruyor ama cevap alamıyordu. Öte
yandan; nereye götürüldüğünü anlayan yaşlı adamsa gizli gizli gözyaşı döküyor
oğlu ve torununa belli etmemeye çalışıyordu.
Saatler süren zorlu yolculuktan sonra dağ evine
ulaştılar. Epeydir buraya gelmemişti. Baraka tipindeki dağ evi artık çürümeye
yüz tutmuş, tavan akıyordu. Barakanın bir köşesini temizledi hazırladı ve
arabadan yüklendiği yatağı oraya itina ile serdi.Sonra diğer malzemeleri taşıdı
en son da babasını sırtlayarak yatağa yerleştirdi.
Tipi, adeta barakanın içinde hissediliyordu.
Barakanın içinde fırtına vardı adeta. Çaresizlik içinde babasını izledi. Daha
şimdiden üşümeye başlamıştı.Yarın yine gelir bir yorgan ve birkaç battaniye
getiririm diye düşündü.
Öyle üzgündü ki, dünya başına göçüyor gibiydi. O,
bu duygular içindeyken babası, yüreğine bıçak saplanmış gibiydi. Yıllarca emek
verdiği oğlu tarafından bir barakaya terk ediliyordu. Gururu incinmişti, içi
yanıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu. Minik Can ise olanlara hiçbir anlam
veremiyordu. Anlamsızca ama dedesinden ayrılacak olmanın vermiş olduğu
üzüntüyle sadece seyrediyordu.
Artık gitme zamanıydı. Babasının yatağına eğildi,
yanaklarını ve ellerini defalarca öptü.Beni affet der gibi sarıldı, kokladı.
Artık ikisi de kendine hakim olamıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Buna
mecburum der gibi baktı babasının yüzüne ve Can'ın elini tutup hızla barakayı
terketti. Arabaya bindiler.
Can yola çıktıklarında ağlamaya başladı, neden
dedemi o soğuk yerde bıraktın diye. Verecek hiçbir cevap bulamıyordu, annen
böyle istiyor diyemiyordu.
Can: "Baba, sen yaşlandığında ben de seni
buraya mı getireceğim?" diye sorunca dünyası başına yıkıldı. O sorunun
yöneltilmesiyle birlikte deliler gibi geri çevirdi arabayı. Barakaya
ulaştığında "Beni affet baba." diyerek babasının boynuna sarıldı.
Baba oğul sıkı sıkı sarılmış çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı.
Oğlu: "Baba beni affet! Sana bu muameleyi
yaptığım için beni affet!" diye hatasını belli ediyordu...Babası oğlunun
bu sözlerine en anlamlı cevabı veriyordu..."Geri geleceğini biliyordum
yavrum. Ben babamı dağ başına atmadım ki, sen beni atasın... Beni bu dağda
bırakamayacağını biliyordum